27 Kasım 2013 Çarşamba

ÜÇÜNCÜ ŞAHSIN ŞİİRİ



   Gözlerin gözlerime değince 
   Felaketim olurdu, ağlardım 
   Beni sevmiyordun, bilirdim 
   Bir sevdiğin vardı, duyardım 
   Çöp gibi bir oğlan, ipince 
   Hayırsızın biriydi fikrimce 
   Ne vakit karşımda görsem 
   Öldüreceğimden korkardım 
   Felaketim olurdu, ağlardım 





















   Ne vakit Maçka'dan geçsem 
   Limanda hep gemiler olurdu 
   Ağaçlar kuş gibi gülerdi 
   Sessizce bir cigara yakardın 
   Parmaklarımın ucunu yakardın 
   Kirpiklerini eğerdin, bakardın 
   Üşürdüm, içim ürperirdi 
   Felaketim olurdu, ağlardım 
   Akşamlar bir roman gibi biterdi 
   Jezabel kan içinde yatardı 
   Limandan bir gemi giderdi 
   Sen kalkıp ona giderdin 
   Benzin mum gibi giderdin 
   Sabaha kadar kalırdın 
   Hayırsızın biriydi fikrimce 
   Güldü mü cenazeye benzerdi 
   Hele seni kollarına aldı mı 
   Felaketim olurdu, ağlardım


19 Kasım 2013 Salı

DAVET




Dörtnala gelip Uzak Asya'dan
Akdeniz'e bir kısrak başı gibi uzanan
  bu memleket, bizim.

Bilekler kan içinde, dişler kenetli, ayaklar çıplak
ve ipek bir halıya benziyen toprak,
  bu cehennem, bu cennet bizim.

Kapansın el kapıları, bir daha açılmasın,
yok edin insanın insana kulluğunu,
  bu dâvet bizim....

Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür
ve bir orman gibi kardeşçesine,
  bu hasret bizim...


13 Kasım 2013 Çarşamba

Anlatamıyorum..



 Ağlasam sesimi duyar mısınız,
 Mısralarımda;
 Dokunabilir misiniz,
 Gözyaşlarıma ellerinizle?

 Bilmezdim şarkıların bu kadar güzel,
 Kelimelerinse kifayetsiz olduğunu
 Bu derde düşmeden önce.

 Bir yer var, biliyorum;
 Her şeyi söylemek mümkün;
 Epeyce yaklaşmışım, duyuyorum;
 Anlatamıyorum.


                                             

12 Kasım 2013 Salı

Bu Nasıl Bir Dünya



 Bu nasıl bir dünya, hikayesi zor;
 Mekanı bir satıh, zamanı vehim.
 Bütün bir kainat muşamba dekor,
 Bütün bir insanlık yalana teslim.

11 Kasım 2013 Pazartesi

Üniversiteden Mezun Olmak


   Kaç yıl okudunuz, kaç sene geçirdiniz o fakültenin duvarları arasında bilemiyorum fakat artık ayrılık vakti geldi arkadaşlar. Daha önce de dediğim gibi sona yaklaşırken okul, sınavlar gına getirse de, ayrılırken yaşayacağınız hüzün büyük olacaktır. Gençliğinizin geçtiği yerden ayrılmak zor gelecektir size, herkese olduğu gibi. O kadar çok anı biriktirmişsinizdir ki, her birini hatırladıkça daha çok koyar bırakıp gitmek. Hele o anılarınızın başrol oyuncularıyla vedalaşmak, ne kadar zor gelir insana. Tamam sonuçta daha ölmedik, illa ki arada bir ben gelirim, sen gelirsin görüşürüz zannedersiniz. Aslında kopmamak da önemlidir üniversite arkadaşlarıyla ama olmuyor işte. Her ne kadar çok yakın olsanız da gözden uzak olunca gönülden de uzak oluyor insan. Yok iş stresi, yok evlilik telaşı, askerlik falan derken akıp gitmiş zaman. En fazla bir, iki kişi kalıyor elinizde geriye dönüp baktığınızda. Ne diyeyim inşallah siz beni utandırırsınız da devamlı görüşürsünüz birçok arkadaşınızla.

   Durun durun daha bitmedi ama daha bu işin eğlencesi var. Sonuçta o kadar senenizi vermişsiniz, mezun olmuşsunuz; bir coşun, eğlenin, dağıtın biraz canım. Neden mi bahsediyorum, mezuniyet balosundan tabii. Son seneyle birlikte planları yapılmaya başlanan, giyilecek kıyafetin sene başından aranmaya başlandığı mezuniyet balosu çok kızın uykularını kaçırmıştır. Özellikle pişti olma korkusu yüzünden kızlar kıyafet konusuna o kadar önem verirler ki sanırsınız evlenecek de gelinlik bakıyor. Tabii nasılsa düğün de gelinliğin pişti olma ihtimali yok ama baloda biriyle pişti olma ihtimali var. Erkeklerin ise hiç böyle bir korkusu yoktur çünkü zaten çoğu pişti olacaktır mecburen. Belki farklı renkte takım elbise giyerlerse daha az kişiyle pişti olurlar. Hatta bazı erkekler bu işi o kadar ciddiye almazlar ki, hayatında hiç kundura ayakkabısı olmadığı için babasının ayakkabasını giyip gidenler bile olur.

   Baloda kıyafet mevzusu önemlidir ama başka önemli bir konuda kavalye meselesidir. Eğer sevgiliniz varsa bu bölümü okumanıza bile gerek yok, zaten seçme şansınız yok. Sevgiliniz yoksa bu konuda titiz bir çalışma yapabilirsiniz. Genellikle sevgilisi olmayan erkekler bu kavalyelik işi için en yakın kız arkadaşlarını seçerler fakat bazende bu mesele erkekler için ilişkiye başlamak adına ön çalışma olarak kullanılır. Çünkü bir kız eğer sizinle arkadaş moduna girmediyse ve sizinle baloya gelmeyi kabul ediyorsa, doğru yoldasınız demektir. Tahmin edeceğiniz üzere bu balolar genellikle içkili olur. Size tavsiyem sakın çok içip sapıtmayın çünkü bu okul arkadaşlarınızla son buluşmanız. Eğer dağıtırsanız herkesin aklında son geceki halinizle kalırsınız. Çok riskli gerçekten, içmeyi biliyorsanız nerede duracağınızı kestirmeniz zor değildir. Eğer içmiyorsanız zaten sizin için bir sıkıntı yoktur fakat böyle arada bir içiyorsanız ve bir kadehle kendinizi kaybediyorsanız sakın içmeyin. Öyle rezil olursunuz ki, onca senelik imajınız yerle bir olur. Bunun yanında eğlenmeyi bilin, put gibi oturmayın o gün sizin gününüz. Kalkın oynayın, dans edin biraz, tabularınızı yıkmak istemeseniz de hafif bir sallantıdan bir şey olmaz. Bol bol fotoğraf çekmeyi unutmayın, zaten kızlar bu konuda uzman oldukları için erkeklerin bu konuyu dert etmelerine gerek yok. Son olarak bu mezuniyet balosu hep beraber yapacağınız son şey olabilir, tadını çıkarın.

   Balonun yanında birde mezuniyet töreni vardır arkadaşlar bu iki konuyu birbirine karıştırmayın. Buna diploma ve ya kep atma töreni dersek ayırmak daha kolay olur sanırım. Sadece ailelerin gururlanmaları için düzenlenmiş bir törendir. Zaten törende aldığınız diplomada genellikle gerçek diploma değildir. En son kepleri havaya atarak okula veda işlemini tamamlamış olursunuz. Bu da klasiklerdendir, son yaşanan anılardır. Katılmanızı ve ailenizi çağırmanızı tavsiye ederim çünkü bunca sene sizin için varını yoğunu ortaya koymuş anne, babalarınız o gün kim bilir ne kadar mutlu olacak, ne kadar gururlanacaklardır. Bunu onlara çok görmeyin.


   Her şeyi yaptınız ve veda zamanınız geldi. Eğer okuduğunuz şehirde oturmuyorsanız, okulla birlikte şehirden de ayrılmak zor olacak. Ayrılıklar hep zor olur zaten. Eşyalar toplanacak, son işlemler yapılacak, helallikler alınacak ve yola çıkılacak. Arkanıza dönüp baktığınızda üzdüğünüz, üzüldüğünüz; kırdığınız, kırıldığınız birçok insan bırakmış olacaksınız. Bu tarz durumlarda insanın arkasına bakması zor gelir çoğu zaman. Siz yinede size yapılanları affedin arkadaşlar. Affetmek büyüklüktür.

10 Kasım 2013 Pazar

Üniversitede Sona Doğru-4


   Konu yine KPSS'ye kaymadan bu okul uzatma konusuna girelim yeniden. Şimdi kesin uzatacaklar ve çok yüksek ihtimalle uzatmayacaklar konusunu işledik, sırada uzatma ihtimali yüksek olanlar var. Kimdir bunlar önce onlarla başlayalım. Bu öğrenci arkadaşlarımızın öncelikle alttan çok sayıda ama tüm dersleri seçmeye kredisinin yeteceği derecede dersleri vardır. Bütün hesaplamaları yaparlar, kalabilecekleri dersleri belirlerler ve bunlara uygun yaz okulları bakarlar. Ders yükleri çok fazla olduğu için bütün dersleri geçmek çok zordur. Gerçi artık bütün okullarda büt sistemi olduğu varsayılırsa bu zorluk seviyesi oldukça düşer ama bazende öğrenciler bir derse ve ya bir hocaya öylesine takarlar ki, o okulda o dersten geçemeyeceklerine kendilerini inandırırlar. İşte bu yüzden kendi okullarında yaz okulu açılıyorsa oradan, açılmıyorsa başka bir okuldan yaz okulu yapma gereksinimi duyarlar. Tabii hiç tanımadıkları ve bilmedikleri bir okulda alacakları dersi geçebilmeleri ne derece kolaydır onu bilemem, fakat okulu bitirmeleri o dersi geçmeye bağlıysa ne yapıp edip o dersi geçmek zorundalar. Bütün bunların yanında üniversiteler öğrencilerine şöyle bir güzellik de yaparlar, eğer son senenizde tüm sıavlar açıklandıktan sonra sadece bir dersiniz kalmışsa, fakültenizde tek ders sınavı açılır ve o dersi verip mezun olabilirsiniz. Zaten hocalar da bu sınavlar da çok fazla zorlamazlar öğrencileri, bir ders yüzünden kimse ah almak istemez tabii. Bazı üniversiteler de tek ders değilde üç ders sınavları da olabilir, neyse zaten siz o zamana geldiğinizde bu konuların uzmanı olursunuz nasıl olsa. Evet arkadaşlar son seneye bu kadar fazla ders bırakırsanız işiniz dıdının dıdısına kalır. Hele birde bu işin sonra ki senesi var ki o daha fena bir durumdur.

   Diyelim ki okulu uzattınız arkadaşlar. Maddi durumunuz nedir bilemiyorum fakat hala ailenizin desteğiyle okuyorsanız işiniz çok zor. Ailenizin maddi durumunun ne olduğu da çok önemli değildir aslında. Minimum 23-24 yaşlarına gelmiş bireylersiniz, bu yaşınıza kadar ailenizin eline bakmışsınız ve üstüne bir sene daha okul uzatıp o senede ailenizden yardım istemek insana biraz ağır gelebilir. Yalnız hemen şunu belirtmeliyim ki bu durumu ailenizden gizlemek size daha büyük sıkıntılar yaşatabilir. Eğer ailenizin yaşadığı şehirde okuyorsanız, okul uzatmanız çok büyük sıkıntı yaratmaz. Hatta okulunuz, ailenizin yaşadığı şehre çok uzak değilse de bu aşılamayacak bir sorun değildir. Fakat siz ailenizin yaşadığı şehrin çok uzağında okuyorsanız ve okulu uzattığınızı da ailenizden gizliyorsanız işte o zaman büyük sıkıntılar çekebilirsiniz. Bunu tam olarak böyle yapmış biri olarak size tavsiyem, benim yolumdan gitmeyin ve her ne olursa olsun bunu ailenize söyleyin. Hem ne olabilir ki, aileniz sonuçta kızarlar, bağırır, çağırırlar ama sonra yine bağırlarına basarlar. Bu da size bir ders olmuş olur. Arkadaşlar bir de uzattığınız sene daha fazla ailenize yük olmak istemediğiniz için bir işe girip çalışmayı düşünebilirsiniz. Bu konuda da size şöyle bir tavsiye verebilirim, sakın tam zamanlı bir işe girmeyin. Çünkü bu tam zamanlı işlerde derse girme işini unutmanız gerekir. Okulunuz devam zorunluluğu olmayan bir fakülte olabilir ama siz yinede beni dinleyin ve part-time bir iş bakın kendinize. Bu part-time mevzu öğrenciler için çok ideal bir çalışma sistemi olup, size haftanın üç ve ya bazen dört günü boşluk verebilir. Sizde bu sayede arada okula uğrayabilir, sınav dönemlerinizde ders çalışmak için daha fazla vakit bulabilirsiniz.

   Bir de son sene başka bir telaş yaşanır ki artık siz buna tatlı telaş mı dersiniz yoksa tatsız telaş mı dersiniz bilemem. Malum okulunuzun son senesine geldiniz, birçoğunuzun uzun soluklu ilişkiler var. Bu kadar sene acı, tatlı birçok şey yaşadınız ve yavaş yavaş evlilik fikrine ısındırmaya başlayın kendinizi. Son sene ikinci dönemin sonlarına doğru bu konu çiftler arasında birinci gündem maddesi olur. Özellikle kızların bu konuda ki baskısı erkekler üzerinde sıkıntı yaratır. E onlarda haklı bir beklenti içerisine girerler doğal olarak. O kadar sene bir ilişkiyi paylaştığınız sevgilileriniz artık hayat arkadaşınız olma yolunda somut bir adım atmanızı bekleyebilirler. Her ne kadar bu beklenti içerisine kızlar girer desem de, tam tersinin olma olasılığa da vardır tabii. Kariyer planlayan, evlenip de koca parası yemek istemeyen, ben bu okulu boşuna mı okudum diye düşünen kızlar da mevcuttur. Bazende bu kızlar, erkekler istediği halde evlilik tarihini ertelemek isterler. Fakat şunu söylemeden geçemeyeceğim, bu kızların nüfusa ortalaması oldukça düşüktür. Yani nedendir bilmiyorum ama kızlar arasında evde kalma korkusu oldukça yüksektir. Koca bulma işi bir yarışa dönüşür adeta. Tavsiyem şu, eğer karşınızda ki insanı gerçekten de evleneceğiniz kişi olarak görüyorsanız yavaştan ailesiyle tanışmaya başlayın. Önce kardeşlerle tanışılması ve sonrasında anneye haber verilmesi makbul olanıdır. Baba en sona bırakılır, ne de olsa en son babalar duyar. Bu tanışma işi şu yönden de  önemlidir. Anadoluda hala görücü usulü devam etmektedir ve özellikle üniversite mezunu kızların talibi çok olur. Eğer kızın ailesinden anne ve kardeşler olaya hakimse, bunun önüne geçmek daha kolay olabilir.


   Bu durumu şekillendirecek olgulardan biri de askerlik mevzusudur. Eskiden askerliğini yapmayan adama kız vermezlerdi. Şimdi üniversite mezunları 5 buçuk ay askerlik yaptığı için bunun pek bir önemi kalmasa da yine buna dikkat ediliyor. Zaten evlilikten önce iş yerleri askerliğini yapmayan adama iş vermiyorlar. O yüzden arkadaşlar okulu bitirir bitirmez çok önemli bir işiniz yoksa askerliği aradan çıkartın. Zaten yapacağınız 5 buçuk ay askerlik, hazır gurbet yaşamına da alışmışsınız (tabii gurbette okuyarsanız) zorlanmazsınız çok fazla. Tabii garanti 5 buçuk ay yapacaksınız diyemem çünkü uzun dönem çıkma ihtimali de var. Biliyorsunuz askerlik uzun dönem ve ya kısa dönem olarak iki farklı şekilde yapılabiliyor. Bunu da siz değil askeriye belirliyor. Zaten bazı bölüm mezunları mecburen uzun dönem askerlik yapıyorlar. Mesela tıp fakültesinden mezunsanız kısa dönem askerlik yapma gibi bir ihtimaliniz yok. Askeriyede ki doktor açığından dolayı sizi direk yedek subay olarak atarlar. Uzun dönem askerlik yapmanın tek avantajı ise maaş alacak olmanızdır. Bu maaşın ne kadar olacağı askerliği yapacağınız yere göre değişir. Tabii birde askerliğinizi komutan olarak yapacağınız için öyle fazla karışanınız edeniniz olmaz. Yalnız daha önce dediğim gibi askerliğinizin süresini askeriye belirler, size ne istediğiniz sorsa da, ihtiyacı neyse ona göre karar verir. 

9 Kasım 2013 Cumartesi

Üniversitede Sona Doğru-3



   Sona doğru yaklaşıyoruz arkadaşlar. Bu zorlu ama bir o kadar da keyifli yolculuğun sonu gelirken insanın içini bir hüzün kaplıyor. Özellikle ikinci dönemin sonuna doğru artık bitse de gitsek moduna girdikten sonra gerçekten bitince yaşayacağınız moral bozukluğu anlatılamayacak kadar büyük olacak. Son senesini büyük bir zulüm içinde geçiren benim gibi biri bile aradan iki ay geçtikten sonra o ortamı arıyorsa, vay sizin halinize. Çok arayacaksınız çokkk.

   Bunun yanında son seneye girdiğinizden dolayı artık üzerinizde çok daha büyük bir baskı oluşacak, korkmayın herkesin zamanında yaşadığı ve üniversite okuyan herkesin de yaşayacağı şeyler bunlar. Peki bu ne baskısı diye düşünüyorsanız hemen söyleyeyim, gelecek endişesiyle beraber gelen iş baskısı. Eğer mezun olur olmaz işiniz hazırsa sizin için pek bir sıkıntı yok, en fazla okul bittikten sonra bir, iki ay tatil yapar dinlenirsiniz ve sonrasında işe başlarsınız. Fakat mezuniyet sonrasında ne yapacağınız belli değilse ve sizin de bu konu hakkında bir düşünceniz yoksa işte o zaman sıkıntı başlar arkadaşlar. Hoşgeldiniz diplomalı işsizler kervanına. Evde oturduğunuz her gün size baskı, sorgu ve dedikodu olarak geri dönecek. ''Falancanın oğlu mezun olmuş şurada işe girmiş, filancanın kızı memur olmuş şu kadar maaş alıyormuş'' muhabbetleri sizi yiyip bitirecek, çok dikkatli olun. Hele hele siz bir sene de KPSS'ye hazırlanmak isterseniz işte o zaman baskının büyüğüyle karşılaşırsınız.

   Bu KPSS gençler için tam bir baş belasıdır. Tam okulu bitirirsiniz, sınav derdinden kurtuldum zannedersiniz. Fakat aslında hayatınızın en büyük sınavına henüz girmeşsinizdir. Üstüne birde bu sınava evde çalışmak çok zor gelir insana. Hadi diyelim aileniz sizi anlayışla karşıladı ve destekledi. Bunun konu, komşusu var; hısım, akrabası var, gel de anlat şimdi herkese derdini. Baygınlık geçirir insan bunlar yüzünden. Bu sınavda öyle kolay bir sınav değildir arkadaşlar. O kadar çok konu ile karşılaşacaksınız ki bazen bir ay önce çalıştığınız konuyu unutacaksınız. Burada önemli olan okulda gördüğünüz eğitimin kalitesi. Şayet bu eğitimi sadece ders geçmek için değil de bir şeylerde öğrenmek adına aldıysanız, bunun yararını işte bu sınavda göreceksiniz. Üstüne birde dersanede yapacağınız bir pekiştirme ve soru türlerini de gördükten sonra sınava yavaş yavaş hazır hale geleceksiniz. ''Offf yine mi dersane?'' diye hayıflanıyorsunuz heralde. İşe girene kadar dersaneler, kurslar hayatınız da hep olacak arkadaşlar.


   Tabii biz her ne kadar bu mezun olma işini atlayıp yekten mezuniyet sonrasına geçtiysek de bu işin birde mezun olabilme tarafı var. Son seneye geçtiğinizde bütün mezun olabilme ihtimallerini hesaplamaya başlayacaksınız ister istemez. Eğer benim gibi son senenizde mezun olabilme ihtimaliniz kalmamışsa ve okul kesin uzuyorsa, yapabileceğiniz en güzel şey uzatacağınız seneye çok fazla ders bırakmamak. O sene elinizden geldiğince çok fazla ders geçmeye bakın çünkü uzattığınız sene sizin için çok zorlu olabilir, bir işe girip çalışmak zorunda kalabilirsiniz buna hazırlıklı olun. Ayrıca tezinizi de o sene içerisinde verin çünkü sonra ki senede gerçekten ne olacağı pek belli olmayabiliyor. Siz hala öğrenci hayatı yaşıyorken yükünüzü olabildiğince hafifletmeye bakın. Bunların yanında çalışkan öğrenci olup da son senesinde sadece dönem derslerini alan ve hatta üstten ders alarak son senede ki ders yükünü iyice hafifletmiş olan arkadaşlar da olacaktır. Özellikle bu arkadaşlar için KPSS'ye hazırlanmak çok daha kolaydır, zaten fazla dersleri olmadığı için okulla pek fazla işleri olmayacaktır. Bunun yanında hala daha öğrenci oldukları ve sınavda çıkabilecek konuları daha yeni işlemiş olacakları için bilgileri çok daha taze olacaktır. İşte bu yüzden son sene ders yükünüzü hafifletip sınava hazırlanmak çok önemlidir, çünkü son senenizde girdiğiniz sınavdan istediğiniz puanı alamasanız bile sonra ki sene konulara daha fazla aşina olduğunuz için başarma şansınız daha yüksek olacaktır. 

Üniversitede Sona Doğru-2



   Ne diyorduk, son sınıfa doğru geliyorsunuz hayatınızı biraz renklendirin, ot gibi yaşamayın. Öncelikle merak ettiğiniz, gitmek istediğiniz bütün şehirlere gidin. Artık koskoca insanlarsınız. Atlarsınız otobüse, trene gitmek istediğiniz her yere gidersiniz. Otobüsle, trenle uğraşamam derseniz bir araba kiralarsınız onunla gezersiniz. Ha bu arada ehliyet alma işini çok fazla geciktirmeyin. Yarın iş hayatında mutlaka soracaklar. Hatta ehliyetle de kalmayın, şoförlüğünüzü de geliştirin. Biz gezip, tozma işine geri dönelim. Planladığınız yere gitmeden önce yanınıza mutlaka fotoğraf makinanızı alın. Anıları belgelemek önemli, sonrasında neler yaptığınızı, nasıl değiştiğinizi o fotoğraflar sayesinde anlayacaksınız. Gerçi artık herkesin elinde fotoğraf makinası gibi telefonlar olduğu için artık bunun pek bir önemi kalmadı. Anı ölümsüzleştirmek çok kolay olsa da, bunu yapmayı unutmayın arkadaşlar.

   Şimdi gelelim daha büyük gezme organizasyonlarına, erasmus ve farabi programları. Önce farabiyle başlayalım. Farabi öğrenci değişim programı, kendi üniversitelerinin birinci sınıflarını bitiren ve not ortalaması 2.00'ın (4.00 üzerinden) üzerinde olan öğrencilerin bir ve ya iki dönemliğine başka bir üniversitede tahsil hayatlarını devam ettirebilme programıdır. Yani siz x üniversitesinde okuyorsunuz, birinci sınıfı 2.48 not ortalamasıyla bitirdiniz. Okuduğunuz üniversitenin anlaşmalı olduğu bir üniversiteye bir seneliğine ya da bir dönemliğine geçmek istiyorsunuz. Bunun için başvuru yapıyorsunuz ve sonucu bekliyorsunuz. Eğer kabul edilirseniz devlet size burs imkanı da sağlıyor. Bir de erasmus programı var, o da farabi programının yurtdışı versiyonu. Yine okulunuzun anlaşmalı olduğu Avrupa'da ki üniversitelerden birine gidebilmek için okulunuzun erasmusla ilgilenen departmanına başvuruyorsunuz. Onlar sizi bir dil sınavına sokuyorlar. Tabii bunun yanında yine not ortalamınızın belirlenen seviyenin altında olmaması şarttır. Erasmus programı, farabiye nazaran insanı daha fazla heyecanlandıran bir programdır. Çünkü işin ucunda farklı bir ülke, farklı bir kültür tanıma ihtimali vardır. Üniversiteye gitmiş ve ya gidecek olan arkadaşlarımızın bu programları bilip, ona göre üniversite hayatına başlaması ve eğer bu programlara katılmak istiyorlarsa planlarını buna göre yapmaları onlar için daha makbuldür. Ha bu arada şunu da belirtmeden geçemeyeceğim. Hani üniversiteye başlarken sizin kurduğunuz ve benim de dalga geçtiğim hayalleriniz var ya, işte onları gerçekleştirmek için erasmus programı işe yarayabilir. Bir ihtimal yani değerlendirebilirsiniz. Ayrıca serbest dolaşım hakkınız olduğu için Avrupa'ya adımınızı attığınızda istediğiniz her ülkeye gidebilir, her ülkeyi gezebilirsiniz.


   İşte son sınıfa doğru yaklaştığınız zaman bu tür fırsatları daha çok arar olacaksınız. Üniversite bitmeden şunu da yapayım, bunu da yapayım diye sağa sola saldıracaksınız. Kendinizi geliştirmek adına daha fazla şeyler yapmak isteyeceksiniz ve artık olgunlaştığınızı hissedeceksiniz. O ilk senelerde ki siz değilsiniz artık; çok şey yaşamış, çok şey görmüş biri olarak daha tecrübeli bir bireysiniz bu saatten sonra. Bu güne kadar bir sürü sorunla karşılaştınız ve bu zamana gelebildiyseniz, bu sorunların altından kalkmışsınız demektir. Artık yirmili yaşlardasınız arkadaşlar. Çocukken yirmili yaşlarda birini gördüğünüzde vay be koskoca adam, koskoca kadın diye düşünürdünüz ya, işte şimdi size öyle bakıyorlar. Büyüyorsunuz ve ne yazık ki siz büyüdükçe dünya daha fazla kirleniyor. İnşallah bu kire bulaşmadan mutlu bir ömür sürersiniz. 

Üniversitede Sona Doğru


   Sevgili arkadaşlar,yavaş yavaş sona yaklaşıyoruz; ilk iki sene içerisinde kim bilir neler görüp, neler yaşayacaksınız. Hayatı, insanları tanırken nelerle karşılaşacaksınız. Artık üniversite ortamını iyice tanımış ve üniversite öğrencisi olma durumunu içselleştirmiş bireylersiniz. Bu saatten sonra inceden inceye gelecekle ilgili planlar yapmaya başlayacaksınız ister istemez. Ondan sonra ki sene son sınıfa geleceksiniz ve üzerinizde bir baskı hissetmeye başlayacaksınız. Neyse bu son sene mevzusunu daha sonra konuşacağız. Eğer bu iki seneyi gerçekten boş geçirdiğinize inanıyorsanız bari üçüncü sınıfta hayatınızı biraz renklendirin neler yapabileceğinizi araştırın.

   Bu meseleden önce şu okul bitirme hesaplarınıza bakmanız gerekecek. İlk iki seneyi biraz aylaklıkla geçireceğinizi hesaba katacak olursak, alttan dersinizin olma ihtimali oldukça yüksek. Alttan ders öğrenciliğin şanındandır arkadaşlar. Şayet bir iki dersiniz varsa o zaman çok büyütülecek bir durum yok. Üzerinizde okul bitirme baskısını hissetmeye başladığınız da daha önce bir yılda toplamda verebildiğiniz dersi aslında bir dönemde verebilecek kapasiteye sahip olduğunuzu göreceksiniz. O baskı var ya o baskı insana neler yaptırır. Fakat ilk iki seneyi daha rezil bir durumda geçirdiyseniz işte o zaman işiniz çok zor. Bütlerin, yazokullarının peşinde koşturur durursunuz. Hatta bazen okulunuzun uzadığı ilk iki seneden belli olur. Bu durumlara sakın düşmeyin arkadaşlar. Sonrasında nasıl zorlanacağınızı tahmin bile edemezsiniz. Tamam ilk iki sene konsantrasyonunuzu derslere vermeniz oldukça zor olacak ama kalacağınız ders sayısını en aşağı seviyede tutmaya çalışın. Eğer bunu başarırsanız son iki senede derslere yoğunlaşmanın yanı sıra başka şeyler de yapabilirsiniz. Örneğin bazı bölümler için dil olmazsa olmazlardan bir tanesi. Bir dil kursuna gidebilirsiniz, bunun yanında bölümünüze göre kpss için hazırlıklara başlayabilir, dersaneye yazılabilirsiniz. Size iş hayatınızda yardımcı olacak şeyleri araştırıp, bu tür aktivitelere katılabilirsiniz. Fakat okulu uzatmamanızın pamuk ipliğine bağlı olduğu durumlar da derslerinizden başka hiçbir şeye yoğunlaşamazsınız. Önceliğinizin okulu bitirmek olacağı mecburiyetinden yola çıkacak olursak, derslere hiç girmediğiniz kadar fazla girmek zorunda kalacaksınız. Bu yüzden bırakın ekstra bir şeyler yapmayı, sosyal hayatınızı bile kısıtlamak zorunda kalabilirsiniz. Ne kadar az ders bırakırsanız, o kadar mutlu olursunuz.

   Tabii her şey dersleri geçmekle bitmiyor arkadaşlar, bitirme ödevi diye bir şey var tez, staj duymuşsunuzdur mutlaka. Bunlardan birini ve hatta bazı bölümlerde her ikisini yapmadan üniversiteyi bitiremezsiniz. Normalde stajınızı son seneye başlamadan yapabilir, tezinizi son dönemde verebilirsiniz. Bu konuyu bu bölümde ele almamın iki sebebi var. Birincisi, bazı bölümlerde hem üçüncü hem de son sınıfta bitirme ödevi olabilir. Yani okulu bitirebilmek için iki bitirme ödevi yapmak zorunda kalabilirsiniz. İkincisi, sadece son sene bitirme ödevi hazırlayacaksanız da tez hocanız ve tez konunuz üçüncü sınıfta belirlenir arkadaşlar. Şimdi biraz tez ve stajın ne olduğundan bahsedelim.


   Bitirme ödevi için hocanızla konuşmaya gittiniz diyelim. Bazı hocalar özellikle tez ve ya staj isterken, bazı hocalar da kararı size bırakırlar. Bu tip durumlar da hangisini seçmeliyim diye düşünüyorsanız ben size ikisini de anlatayım kararı siz verin. Eğer tez seçecek olursanız, çalışma konusunda staja göre daha rahat olabilirsiniz. Bunun nedeni tezi zaten büyük ihtimalle sizin yazmayacağınız gerçeğidir. Ya birini tutup yazdıracaksınız, ya da oradan buradan alıp kopyala, yapıştır yapacaksınız. Bu devirde tezini kendi yazan lisans öğrencisi bulmak gerçekten çok zor, realite bu yani şaşırmanıza gerek yok. Bu tarz durumlar da hocanızın takınacağı tavır çok önemli. Bu tez konusuna ne kadar önem veriyor, iyice araştırmanız lazım. Üst sınıflarda ki arkadaşlarınıza başvurma zamanı yeniden. Bazen pamuk gibi hocalar, söz konusu tez olunca ananızı ağlatabiliyorken; bazen de geçmesi en zor olan hocalar teze çok önem vermeyebiliyor. Tez konusunda durum böyle, staj konusuna gelecek olursak. Anlayacağınız üzere bir şirkete girip, bir ay ve ya kırk gün kadar çalışıp, sonrasında yaptıklarınızla alakalı rapor hazırlamaktan ibaret olan bitirme ödevidir. En başta herkes bir şirkete girip bir ay çalışacağım, sonra bitecek zanneder fakat durum öyle değildir. Çalıştıktan sonra da yaptıklarınızla alakalı gün gün, tez gibi rapor yazmak zorundasınız. Stajı yaptıktan sonra da yine tez yazacaksam, o zaman niye sadece tez yazmayayım, enayi miyim ben diye düşünebilirsiniz. İdrak edemediğiniz mevzu ise staj yaptığınız yerde kendinizi sevdirmeniz sonucunda, mezun olur olmaz işinizin hazır olma ihtimalidir. Evet belki bitirme ödeviniz biraz zahmetli olacak ama bir yandan da işiniz garanti olacak. O yüzden eğer staj yapacaksanız ne olursa olsun, büyük bir şirkette yapın. Gerekirse gidin kapısında yatın.

8 Kasım 2013 Cuma

Üniversitede Oyun Çılgınlığı


      Peki ders dışında ne yapabilirsiniz onlardan bahsedelim. Aslında pek bahsedecek bir şey yok, yapacağınız şey oyun oynamak. Çok çeşitli ve belki de daha önce hiç karşılaşmadığınız oyunlarla karşılaşacak, sonrasında bu oyunların uzmanı olacaksınız. Tabii bu biraz erkekler için böyle olur, kızlar oyunlardan çok alışverişe kafayı takarlar. O mağaza senin, bu mağaza benim dolaşırlar. Özellikle taş ve kağıt oyunları kızları pek sarmaz. Fakat erkeklerin çoğunun alışveriş gibi bir merakları olmadığı, olsa da öyle saatlerce mağaza mağaza gezmeyecekleri için boş vakitlerini oyunlarla geçirirler. Bu oyunlar bazen bir iş yaptırmak için de oynanır. Bulaşık, yemek yapma, ekmek alma gibi işler için oyuna oturmuş halde bulabilirsiniz kendinizi. Eğer gerçekten şanssızsanız, bir şeyine oynamamanızı öneririm.

   Önce tavlayla başlayalım. Tavla da kız erkek ayrımı yoktur, herkesin ucundan da olsa tavlayı bilmesi elzemdir. Çünkü tavla ilk adımdır, ilk konuşmadır, karşındakini test edeceğin ilk yerlerden biridir. İyi bir tavla oyuncusu, karşısındakinin tavla oynayışından bile nasıl bir insan olduğunu az çok anlayabilir. Tabii karşısındaki de tavla oynamayı profesyonel anlamda biliyorsa. Pek inandırıcı gelmedi heralde, şöyle anlatayım o zaman. Tavlayı oynadığınız kişinin risk almayı seven biri mi yoksa garantici mi, hızlı düşünüp çabuk karar veren mi yoksa her hamlesini sonuna kadar hesaplayan biri mi olduğunu oynayışından anlayabilirsiniz. Neyse bunlar tavlada profesyonel oyuncular için geçerli olan incelikler, size daha var sanırım. Fakat tavla vakit öldürmeye bire birdir, hele hele diğer oyunlar gibi 4 kişi olmak zorunda olmadığın bir oyun olması tavlayı daha kullanışlı kılar.

   Şimdi gelelim taş ve kağıt oyunlarına. Taş oyunlarıyla başlayalım, bu taş oyunlarından kastım okey, 101 gibi oyunlardır. Hemen hemen hepiniz okeyi ya oynamış ya da oynanırken şahit olmuşsunuzdur. Okey bir başlangıç oyunudur, çok basit olduğundan üniversite öğrencisine pek hitap etmez. O yüzden okeyi öğrenip hemen level atlamanız gerekebilir. İşte bu level 101'dir. Bu oyun okeyden çok daha karmaşık ve zevkli bir oyundur. Temeli okeye benzer ve okeyi bilen herkes bu oyunu da çok rahat öğrenebilir. Bunun yanında çok daha farklı taş oyunları mevcuttur fakat onların yeri genellikle kahvelerdir. O yüzden burada anlatmaya pek gerek yok.

   Kağıt oyunları çok daha kapsamlıdır. Burada kağıttan kastım iskambildir, 52'de denebilir. Piştiyle başlar, pokere kadar gider. Arada çok çeşitli oyunlar mevcuttur. Pişti, pis yedili, papaz kaçtı gibi oyunlar kolay ve erkekler arasında çok tercih edilmeyen, genellikle erkekli kızlı ortamlar da oynanan oyunlardır. Burada kızlar neden hep kolay oyunlar oynuyorlar da zor oyunları oynayamıyorlarmış, diye saçma sapan feministlik yapacak olanlar için belirteyim. Bu iskambil oyunları genellikle kahve oyunları olduğundan, kızlarında bu oyunlara çok fazla bir ilgisinin bulunmayacağını düşündüğümden ve genellikle de benim düşündüğüm gibi olduğu için bu tür basit oyunları bu tarz ortamlara yakıştırdım. Yoksa benim çatır çatır batak oynadığım ve kaybettiğim kızlarda olmuştur yani. Hazır batak demişken anlatalım, öğrencilerin ve öğrenci evlerinin vazgeçilmezi, olmazsa olmazıdır. Batak oynamayı profesyonelce öğrenmek çokça zamanınızı alır. Sadece kuralları öğrenerek, tamam ya çözdüm zannedersiniz. Masaya oturunca neye uğradığınızı şaşırırsınız. Zor, meşakkatli ama tam olarak öğrenildiğinde nadir birkaç oyuna değişilecek bir oyundur. Öyle güzel vakit öldürür ki, tam bir boş adam işidir. Birde bunun bir üst versiyonu vardır, king. İçinde batağı da barındırır ama batağa nazaran biraz daha şans oyunudur. Hemen şunu belirteyim, evet bunlar birer şans oyunlarıdır ama tamamen şansla kazanılmaz. Bazen bu oyunları öyle bilenlerle karşılaşırsınız ki, kesin batar bu elle dediğiniz adam neredeyse çizecek duruma getirir eli. O yüzden sadece şans değildir bu işler. Kingden sonra iş biraz daha kumara dayanır. Blackjack, poker işin içine girer, aman bu işlere bulaşmayın, çünkü içinden çıkılmaz bir halde bulabilirsiniz kendinizi. Hazır konu kumardan açılmışken iddaa konusuna da girmek istiyorum hafiften. Öğrenciyken illa ki paraya ihtiyacınız olacak arkadaşlar. Yani para lazım olmasa da isteyeceksiniz, kim istemez ki parayı. Bu sebepten ötürü sakın kendinizi kumar batağının içine düşürmeyin. Oynayacaksanız da zevkine oynayın arkadaşlar. Sakın bir ihtiyacınızı gidermek için ve ya zor da kaldığınız da, acil paraya ihtiyacınız olduğunda iddaa oynamayın, kumara bulaşmayın. Elinizde ki paradan da olmayın.

   Tabii bunların yanında tabu, monopoly ya da çeşitli genel kültür oyunları gibi oyunlar da mevcuttur. Daha masumane oyunlardır, kızlı erkekli ortamlar için tavsiye edilir. Sade erkekler için ise tavsiye etmesek de oynayacağınız konsol oyunları mevcuttur. Bu tarz oyunlarla zaten lisede tanışmış olacağınızı varsayarak üzerinde çok fazla durmayacağım.


   Bu oyunların ne olduğunu az çok anlattık. Birçoğuyla da üniversite yıllarınızda tanışacaksınız fakat benim belirtmek istediğim başka bir husus var. Sevgili arkadaşlar, bu yıllar sizin bir daha arayıp da bulamayacağınız yıllar. Bana inanın bir daha hayatınızın hiçbir evresinde bu kadar boş zamanınız olmayacak. İşte bu yüzden sizden ricam, bir hobi edinmenizdir arkadaşlar. Bir müzik aleti çalmak olabilir, özel bir sporla uğraşmak olabilir ama öyle futbolla falan değil, futbolla zaten istemesek de uğraşıyoruz. Ne ile uğraşacağınızın pek önemi yok yeter ki size faydalı olacak bir şey olsun. Özel olarak bir şeyle ilgilenin ve o şeyi de iyi yapmaya çalışın. Hatta arkadaşlar hayatınız boyunca ne iş yapıyorsanız onu en iyi şekilde yapmaya çalışın. Çünkü günümüzde herkes her işi az çok yapıyor, siz farkınızı ortaya koyun ve adınızdan bahsettirin. Bu hobi meselesini benim için bir kez düşünün ama lütfen sırf sizi düşündüğüm için söylüyorum.

Üniversitede Sınav Dönemi




   Üniversitede de sınav dönemi diye bir zaman dilimi vardır arkadaşlar. Şimdi bu zaman diliminin nasıl geçeceğini ya da geçmesi gerektiğini size anlatayım. Sınavlar başlamadan iki hafta önce bir tedirginlik başlar, derslere gidilmeye ve notlar toparlanmaya başlanır. Bu hafta içerisinde stres baş göstermeye başlasa da yine de öğrenci kendini çok fazla kasmaz. Tabii bu okuduğunuz bölümün zorluğuna göre değişir, ben genel hakkında konuşuyorum. Son haftaya girildiğinde bütün notların toparlanmış ve elinizin altında olması gerekir. Ders çalışma dönemi de artık tamamen başlamış demektir. O saatten itibaren sosyalliğinizi bir kenara bırakmış olmanız gerekir. Nerede kalıyorsanız, nerede ders çalışıyorsanız oraya kampı kurun. Arkadaşlar, okuduğunuz bölüm çok zor değilse, bir dönem içerisinde ders çalışacağınız zaman dilimi sadece sınav haftaları ve öncesinde ki bir haftadır. Bu da dört ay civarında süren bir dönem içerisinde yaklaşık bir buçuk ay demektir. Bu bir buçuk ayı da sabah akşam ders çalışarak geçirmenize gerek yok. Günlük belirleyeceğiniz düzgün bir programla kendinize de bolca zaman ayırabilirsiniz. Fakat bu sınav dönemini ciddiye almalısınız. Düzgün çalışmayıp, o ciddiyeti yakalayamazsanız, sınav haftası öncesinde ki gibi aylaklığa devam ederseniz, işte o zaman hiç acımaz size sınavlar. İsterseniz en kolay sınava girecek olun, çalışmadan gireceğiniz bir dersten geçmeniz sadece hocanın insafıyla mümkündür. Şans faktörü yüzde birdir.

  Aslında düzgün bir çalışmayla birkaç gün içerisinde bir ders halledilebilir fakat çoğu öğrenci bu çalışma yöntemine başvurmaz. Hatta durumu biraz abartanlar sıçtın mavisini görerek bile sınava girebilirler. Nedir bu sıçtın mavisi? Öğrenciler genellikle Türklerin kendilerine has özelliklerinden biri olan işini son güne bırakma prensibinden dolayı, sınavlara son gün çalışmaya başlarlar. Ertesi gün sınav var, akşam dersin başına oturulur. Bolca nescafe alınır ve çalışmaya başlanır. Gece uyumamak için her yola başvurulur. Çalışarak geçirilen bütün gecenin sonunda güneş doğmaya hazırlanırken, gün ağarmaya başlar. İşte kafanızı kaldırdığınızda gördüğünüz o mavi günün doğduğuna işarettir ve genellikle konuları bitirememiş olan öğrenciler ''Aha şimdi sıçtık'' diye geçirirler içlerinden. İşte o sırada görülen mavi, sıçtın mavisi olarak adlandırılır ve her öğrencinin görmesi gereken renklerden biridir. Gidince görürsünüz nasılsa.


   Arkadaşlar bir de mazeret sınavları vardır. Bu sınavlar hasta olan ve ya geçerli bir mazereti olan arkadaşlar için sınav haftası sonrasında yapılan sınavlardır. Genellikle tercih edilmez, mecbur kalınmadıkça kullanılmaması gerekir. Bunun iki sebebi vardır. Birincisi, hocalar bu sınavlarda az da olsa var olan insaflarını tümden kaybederler, kendilerine ek iş çıkarmış olan öğrencileri cezalandırmak amacıyla sınav yaparlar ve vize mazeretine girecekseniz, vizeyle mazeret sınavı arasında ki konuları sınava dahil ederler çoğu zaman. İkincisi, sınav haftasında olmadığınız için bütün arkadaşlarınız gezip, eğlenirken ders çalışmak size ağır gelir. Bunu yapmak istemezsiniz, çalışsanız da verim almak çok zorlaşır.

7 Kasım 2013 Perşembe

Üniversitede Kötü Alışkanlıklar-2




   Birde bu işin içki boyutu var. İçkide de bağımlılık yapıcı maddeler yoktur arkadaşlar, fakat eğer dikkat etmezseniz, alkolik olabilirsiniz. Arada bir böyle güzel sofralar kurulup, hoş sohbet bir arkadaş gurubuyla iki tek atma girişimlerinde bulunabilirsiniz ama bunun dozunu kaçırırsanız, ayyaş olur çıkarsınız. Ondan sonra içtiğiniz şişelerden vitrin yaparsınız evin bir köşesine. Arkadaşlar her şey tadında güzel, tadında yaptığınız sürece ne size, ne de bir yakınınıza zarar gelmez. Tadını kaçırırsanız, işte o zaman başınız ağrır.

   Sevgili arkadaşlar, şu ana kadar saydığımız kötü alışkanlıkların hepsi birer çamur deryasıdır, istenirse temizlenip çıkılabilir. Asıl bataklıksa uyuşturucudur, girdikçe içine çeker insanı. Belki kurtulabilirsiniz, tabii o da bir ihtimal, ama her ne olursa olsun adınıza sürülen o kara lekeden kurtulamazsınız. Her şey arkadaş çevresiyle başlar, cesaretinizi ölçme maksatlı söylemler içine girerler, ''Ne kadar korkakmışsın'' diye gaza getirirler ve son olarak ''Bir kereden bir şey olmaz'' diye başlatırlar. İşte ne olursa o bir kereden olur arkadaşlar. Sonrası malum hikaye, filmlerde sıkça izlemişsinizdir.


   Ben size caydırıcılığıyla alakalı bazı şeyler anlatayım ki eğer aklınızın ucundan bile geçiyorsa böyle bir düşünce unutun hemen. Şayet kullanırken ya da alırken yakalanırsanız ne olur? Satmaya falan kalkışırsanız zaten kaçarınız yok, cezaevinde ömür çürütürsünüz. Eğer alırken ya da kullanırken yakalanırsanız, önce karakola götürülürsünüz, hakkınızda dava açılır. Eve mahkeme celbi gelir ve bu durumu bütün aileniz öğrenir. Sonrasında dava görülür. Ülkemizde içiciye ceza yok sanmayın, hani ünlülere devamlı operasyon yapıyorlar sonra hepsini bırakıyorlar sanıyorsunuz değil mi? Öyle değil işte arkadaşlar. Evet hapis cezası yok ama  cezanın 5 yıl ertelenmesi, denetimli serbestlik gibi cezalar var. Bunlar sicilinize işleyen cezalar arkadaşlar, en iyi ihtimalle alabileceğiniz 5 yıl ertelemede bile, sicilinizde bir şey görünmese de 5 yıl içerisinde işleyeceğiniz herhangi bir suçta sizde okka altına gidersiniz. Arkadaşlar hepiniz üniversite okuyan, gelecek hayalleri kuran gençlersiniz; belki bir memuriyete girip devlete kapağı atmayı hayal ediyorsunuz, belki özel sektörde yükselmek istiyorsunuz. Kim sicili temiz olmayan birine iş verir. Hayatınızı karartırsınız. Şimdi televizyonlarda ki ünlülere bakıyorsunuz onlara bir şey olmuyor diye düşünüyorsunuz. Oyunculuk da kimse sicile bakmaz arkadaşlar, ki onların hepsi kendilerini kanıtlamış insanlar. Siz daha yolun başında böyle bir suçtan sicilinizi kirletirseniz, hayat size hiç acımaz arkadaşlar. Bazı hataların telafisi olmaz.

Üniversitede Kötü Alışkanlıklar



   Kötü alışkanlıkları işleyeceğimiz bu bölüme, bu alışkanlıkların en kötüsü olan sigarayla başlayalım. Diğer kötü alışkanlıklar sigaradan daha mı kötü, diye sorabilirsiniz. Eğer uyuşturucuya falan başlamadıysanız, ki sakın öyle bir hata yapmayın, en kötüsü sigaradır diyebilirim. Bunun sebebi bağımlılık yaratmasıdır. Öncelikle sigaraya neden ve nasıl başlanır bunu anlatalım. Sigara tiryakilerinin çoğu sigaraya derdinden başladığını söyler, hiç derdi olmadan da başladığını söyleyenler vardır ama genel sebep budur, derdimden içiyorum. Sevgili arkadaşlar bir tek sizin derdiniz yok ki bu dünyada. Sigara içmeyen tonla insan var, bunların hiç mi derdi yok. Dertten tasadan sigaraya başlanılmaz arkadaşlar. Peki nasıl başlanır, en önemli etken arkadaş çevresidir. Ne yazık ki özellikle genç kesimde sigara içme potansiyeli çok yüksektir. Bu sigara denen illet kötü ve yasak olduğu için de daha cezbedici gelir. Sigara içince bir şey olduğunu sanan bu gençler, eğer lisede başlamadıysa üniversitenin ilk yıllarında hemen bu illete sarılırlar. Yapmayın arkadaşlar yazıktır, günahtır.

   Ben size sigaranın sağlık açısından teşkil ettiği zararları anlatmayacağım, her türlü kanser riskinden, ağzınız nasıl pis kokara kadar bunları zaten sizde bilirsiniz çünkü çevrenizde kesin içen birileri vardır. Ben size bunun maddi külfetinden bahsedeceğim. Arkadaşlar birçoğunuz ailenizin gönderdiği ve devletin sağladığı kredi imkanlarıyla okuyorsunuz. Hemen hemen hepinizde bir paket sigaranın maliyetinin ne olduğunu biliyorsunuz. Her gün bir paket sigara içen bir öğrencinin bu illete verdiği aylık para devletin verdiği krediye eşdeğer arkadaşlar. Bu parayla her ay neler yapabileceğinizi bir düşünün. Peki siz bu parayı ne yapacaksınız, gidip çöpe atacaksınız. Şimdi içinizden ben o kadar içmem, ben istediğim zaman bırakırım gibi düşünceler geçiyor değil mi, nah yaparsınız o dediklerinizi. Hele hele ben sigaraya başlamam diyip, denk geldiğinde günde bir, iki dal içenler var ya. Geçmiş olsun demekten başka bir şey gelmiyor içimden. Arkadaşlar bunların hepsi sizin kendinizi avutma psikolojinizden başka bir şey değil.

   Bu sigara öyle bir illettir ki içmeden yapamazsınız arkadaşlar. Bakın yeri gelir yemeğinizden kısar, gider sigara alırsınız. Paranız biter, sigara içen arkadaşlarınızın yollarını gözlersiniz. Çok zor durumlarda duraklarda yarım atılan izmaritlerin toplandığı da sıkça görülmüştür. Yeri gelir yemek yemeden durabilirsiniz ama sigara içmeden duramazsınız. Kendinizi heba etmeyin arkadaşlar, gençliğinize yazık. Şimdi içinizden bazıları sırf irade testi yapmak için, ''Ben başlayacam, sonra da bırakacam bak görürsünüz.'' gibi söylemler içine girmiş olabilir. Hani bir laf var insanın başına ne gelirse meraktan gelirmiş diye. Başınıza bela alırsınız durduk yere, ''İster zengin ol ister fukara, her yemekten sonra yak bi cigara.'' edebiyatı yapabilirler, siz sakın kanmayın. Gidin o parayı çatır çatır yiyin ya, alışveriş yapın, gezin. Parayla yapılacak şeylerin listesi mi biter, bozdurup bozdurup harcayın. Ha bu arada sigarayla ilgili son uyarı, üniversitelerde kampüs içerisinde sigara satışı yasaklanmıştır.


   Size bir de alternatif sunabilirim, sigara içeceğinize gidin nargile için. Aslına bakarsanız yapılan araştırmalara göre nargile sigaradan çok daha fazla zararlıymış. E o zaman ne diye bize tavsiye ediyorsun diye sorabilirsiniz, hemen cevaplayayım. Çünkü nargile sigara gibi bağımlılık yapmaz arkadaşlar. Yani siz sigara içmeden duramazsınız ama nargile içmeden durabilirsiniz. Nargile keyif işidir, kafelere takıldığınızda arada bir tane söylersiniz neyli isterseniz. İyi yapan yer olursa bir ve ya iki arkadaşınızla iki saate yakın içer kalkarsınız. Bunun maliyeti ise ortalama bir yerde, yanında içtiğiniz çaylarla birlikte bir paket sigara parasına denk gelir. Cebinizden yine bir paket sigara parası çıkmış olabilir ama nasılsa bunu sürekli yapmayacaksınız. O kadarlık da keyfiniz olabilir.

6 Kasım 2013 Çarşamba

Üniversitede Sevgili-5



   Gençsiniz arkadaşlar ve doğal olarak da kanınız kaynıyor. Harıl harıl sevgilinizle yalnız kalacak bir yer arıyorsunuz. Tabii bu arayış içine giren genelde erkekler olur.Öncelikle sinemaya falan gidecek, gişeden sırada ki filme iki bilet isteyeceksiniz. Oturacağınız yer, filmin ne olduğundan daha önemli olacak ama bir süre sonra bu sinema köşeleri de size yetmeyecek. Eğer öğrenci evinde kalıyorsanız, rahatsınız tabii. Evde kalmıyorsanız o zaman eve çıkmış bütün arkadaşlarınızı sırayla rahatsız etmeye başlayacaksınız. Belki bir, iki saat evi boşaltabileceksiniz. Sevgiliyle yalnız kalmak güzel ama tehlikelidir.

   Bizim toplumumuz adetlerine, gelenek ve göreneklerine bağlıdır. Fakat üniversite de çok farklı bir yerdir arkadaşlar. Son zamanlar da  ülkemizde cinsellikle ilgili tabular yıkılmaya ve bu konu daha rahat bir şekilde konuşulmaya başlandığı ve konumuzun da üniversite hayatı olduğu gözönüne alınınca, bu konuya girmemiz kaçınılmaz oluyor. Arkadaşlar, özellikle de erkekler; bu konu hakkında neler düşündüğünüzü, neler hayal ettiğinizi bende bir erkek olarak biliyor ve anlıyorum. Fakat her iki tarafa da söylemek isterim ki, her şeyin bir yeri ve zamanı var. Hemen en baştan her şeyi tüketmeye başlarsanız, sonrasında yaşayacağınız yeni bir şey kalmaz. Evet tüketim toplumu olduk, somut şeyleri olduğu kadar soyut şeyleri de çok çabuk tüketmeye başladık. Duygularımızı, hayallerimizi hemen yaşamak ya da gerçekleştirmek istiyoruz. Bu acelecilik daha sonra size pahalıya patlayabilir arkadaşlar. Eskiden gençler 17-18 yaşlarında evlenirmiş, hala daha anadoluda durum böyledir. Çok erken yaşta evlenildiği için, cinsel tatmini gerçekleştirebilmek konusunda bir sıkıntı çıkmıyor. Günümüzde ise üniversite, iş, erkekler için askerlik derken en erken 25- 26'yı buluyor evlenmek. Bu yüzden gençler o hazza ulaşmak için bu kadar sene beklemek istemiyorlar, fakat bizim toplumumuzda bu kadar açık görüşlü değil. O yüzden her şeyi bu kadar çabuk tüketmeyin arkadaşlar biraz sabır. Yok dayanamıyorum, o kadar sene bekleyemem diyorsanız bunun da yolları var ama bende şimdi burada oturup size bunları anlatacak değilim, çok merak ediyorsanız elinizin altında internet var açın, bakın.


   İlişkiye başladınız, cicim aylarını geçirdiniz, tartıştınız, kavga ettiniz, ayrılıp yeniden barıştınız. Bunların hepsi doğal ve normal süreçtir fakat her doğal süreçte bir gün biter. Tabii kesin biter denemez, üniversite de tanışıp, evlenen çok sayıda çift var ama ayrılığa da kendinizi hazırlamanız lazım arada. Çünkü yarın ne olacağı hiç belli olmaz arkadaşlar. Saçma sapan bir tartışma sonrasında, ne olduğunu bile anlamadan bir bakmışsınız, yine yalnızsınız. Ayrılık gerçekten zordur arkadaşlar, hele birde gerçekten seviyorsanız, aşıksanız var ya acısından durulmaz. Hani bu güne kadar diş ağrısı çektiniz, kolunuzu, ayağınızı kırdınız falan. O ayrılık acısı, kalp ağrısı yanında çerez kalır bunlar. Bu kadar şarkı, şiir, hikaye ne diye yazılıyor sanıyorsunuz. İnsan bu şarkıları dinleyince sevmekten korkar be. Fakat hem seveceksiniz hem de bu acıyı çekeceksiniz, insansınız çünkü. Ayrıldığınız o ilk an ne olduğunu anlamayacaksınız çok fazla, sonra düşündükçe acınız derinleşecek. ''O bir daha olmayacak mı hayatımda?'' sorusu aklınızdan çıkmayacak, sürekli onu düşüneceksiniz. Ne yediğiniz yemekten, ne içtiğiniz sudan bir şey anlayacaksınız. Birkaç gün, hatta birkaç hafta ortalıkta mal gibi dolaşacaksınız. İnşallah bu durum sınav döneminize denk gelmez. En acısı da alışkanlığınız olacak, çünkü sevgili insan da bağımlılık yapar arkadaşlar. Bu bağımlılıktan kurtulmak en zoru işte. Öyle ya da böyle geçecek ama ne kadar süreceği konusunda gerçekten çok farklı tahminler var. Bu biraz da size ve çevrenize bağlı ama minimum 3 ayı geçer gerçekten aşıksanız. Bu süre zarfında onu görmeye devam edecekseniz, süreç daha da zorlaşır. Bu acı da insanın yaşamadan büyüyemeyeceği o derin acılardan biridir, beterdir.

Üniversitede Sevgili-4



   Arkadaşlar bu anlatacaklarımı hiç bir zaman unutmayın ve yerinde kullanmasını bilin. Kaçan kovalanır taktiği.Bu taktiği üniversite yıllarından başlayarak hayatınızın her döneminde kullanabilirsiniz. Mesela neden ilişki başlayana kadar bütün kaprisleri, nazları erkek çeker bunu hiç düşündünüz mü? Ben size söyleyeyim, ilişki başlayana kadar kız kaçar da ondan. O yüzden de o kaçtıkça erkek onu kovalar. Aşırısının iki zararı vardır. Ya fazla naz aşık usandırır misali karşınızdakini kaybedersiniz ya da karşınızdaki sizi takıntı haline getirir, yani bir anlamda aşık olur da diyebiliriz. Genelde  bunun derecesini kızlar çok iyi ayarlar fakat bazı usta erkekler de bu taktiği başarıyla uygulayabilir. Bu öylesine etkili bir taktiktir ki, karşınızda ki kişi gerçekten sizden hoşlanıyorsa taktiğin başarısız olma ihtimali sıfıra yakındır. Peki neden bu taktik bu kadar başarılı oluyor, çünkü her seven merak eder arkadaşlar sevdiğini. Merak ettiği şeyi öğrenemeyince de, sebebi hakkında kendini yemeye başlar. Siz kaçtıkça, kaçtığınız kişi üzerinde yarattığınız hasar daha büyük olacaktır. Bu bir nev'i sahte ricattir, fakat dediğim gibi dozu ayarlamak mühim. Bunun yanında kıskandırma taktiği vardır. Ne olduğunu anlatmaya gerek yok sanırım, filmlerde de sıkça gördüğünüz ve işe yarama ihtimali yüksek bir taktiktir. Genellikle ex-aşkınızın hala size karşı bir şeyler hissedip hissetmediği ile alakalı durumlarda kullanılır.

   Bütün bu taktikler işe yarar ya da yaramaz bilemem ama yüksek ihtimalle sizinde bir sevgiliniz olacaktır arkadaşlar. Şu ana kadar hep şöyle olursa şunu yapın, bunu derse böyle davranın dedik ama sevgiliniz olunca da tadını çıkarın arkadaşlar. Bir daha ömrünüz boyunca hiçbir zaman sevgilinle bu kadar rahat takılamayacaksın ki. Yarın mezun olacaksın, işe gireceksin, akşam yorgun, argın eve geleceksin. Ancak haftasonları dışarıya çıkabileceksin, haftada bir, iki kez de yetmeyecek sonra da iş hayatına lanet edip, ahh o üniversite yıllarım diyeceksin. E hazır üniversite yıllarındasın işte değerlendirsene. Tak sevgilini koluna gez, dolaş, aklından geçen çılgınlıkları yap, karışanın edenin mi var sanki. Bir o var, bir de sen ama sen hep varsın kendin için, o ise arada bir geliyor senin için, o yüzden eğer kıymete layıksa, ona değerini hissettir. Bir sevgilinin olması durumu çok iyi gelir insana, canın sıkıldığında saatin kaç olduğuna bakmadan arayacağın, sana bir şey olduğunda iki eli kanda olsa gelecek birinin varlığını hissetmek çok rahatlatır insanı, hele de ailesi yanında değilse. En önemlisi de ilişkilerin nasıl olduğunu, nasıl yürüdüğünü, karşı cinsi bu ilişkiler sayesinde görür ve tanır. Ben her üniversiteli gencin imkanlar dahilinde bir sevgilisinin olmasını isterim. Zaten sizin de bunu istediğinizi biliyorum. E o zaman ne duruyorsunuz? Şartları belirleyin, imkanları takip edin.


   Bir de üniversite de sevgilinle aynı sınıfta olma durumu vardır ki bazen bulunmaz bir nimet, bazen çekilmez bir ızdırap getirir insana. Nimeti şuradadır, aynı dersleri alırsınız ve çalışmak konusunda birbirinizi gaza getirebilirsiniz; birinizin bulduğu nottan diğeri faydalanır, biriniz bilmediği bir konuyu diğerinden öğrenebilir. Fakat sayabileceğim faydalar sadece derslerle alakalıdır. Izdırabı ise şuradadır, karşı cinsden biriyle konuştuğunuzda, güldüğünüzde bunlar size kıskançlık olarak geri döner. Sınıf içinde yapacağınız her hareketten sevgilinizin haberi olur. Öyle es kaza çapkınlık falan yapmaya kalkarsanız, yakalanma ihtimaliniz, ortak arkadaş sayınızla doğru orantılıdır.

5 Kasım 2013 Salı

Üniversitede Sevgili-3


      Şimdi gelelim bir sevgili adayı bulduğunuzda yapmanız gerekenlere. Birbirinizden elektrik aldınız, konuşmaktan ve yanında bulunmaktan hoşlandınız mı? Eğer bir daha görüşme ihtimaliniz yüksekse, mesela aynı sınıfta ya da aynı kulüpteyseniz, ilk konuşmada numarasını istemeniz biraz abes kaçabilir ki zaten buna gerek de yoktur. Birkaç kez daha bir araya gelin, ortak arkadaş grubunuzla bir yerlere gidin. Eğer öyle ortak arkadaş grubu gibi bir şansınız yoksa, direk bir yere davet etmeyin ama herkesin beraber gidebileceği yerlere onunla gitmeye çalışın. Bir yemekhane, kantin ve bu gibi yerlere davet edin. Tabii bu arada telefon numarasını da fazla uzatmadan alın. Numarasını bu şartlarda aldığınız bir sevgili adayıyla her zaman bir şansınız vardır, bana inanın. Fakat size numarasını siz olduğunuz için veren birinden bahsediyorum, yani herhangi bir organizasyon adına telefonunu aldığınız biri, o numarayı kendi telefonunuza kaydedin diye vermez.

   Numarasını aldıktan sonra ikinci aşama başlar arkadaşlar, ilgi. Mesajlaşma ilk günden başlayabilir, ama benim tercihim ikinci günden başlamasıdır. İlk gün biraz bekleyin, karşı taraf düşünsün, biraz beklesin. Görmemişlik yapmanın alemi yok. Erkekler için ayrıca şunu söyleyebilirim, kızlar genellikle telefonunu verdikleri ilk günden itibaren aşırı rahatsız edildikleri için,eğer sizde aynı şeyi yaparsanız ''Buda diğerleri gibi'' yaftasını yemekten kurtulamazsınız. Biraz görmüş, geçirmiş biri gibi davranın. Ertesi gün ise bir bahaneyle mesaj atın, sonra ne yaptığını, nasıl olduğunu sorun, e artık onları da ben anlatmayayım size. İlk gün ki mesajlaşma trafiğinin uzunluğu sonrakiler için bir işarettir. Eğer ilk gün samimi bir mesajlaşma içine girdiyseniz ve muhabbetiniz birbirinizi sıkmadıysa, sonraki gün yine bir bahaneyle ve ya önceki gün konuşulan bir konunun yeniden açılmasıyla devam edebilirsiniz. Size ufak bir tavsiye daha, muhabbet sıkıştığı anda ya değiştirin ya da bitirin, ama sıkıştığını farkedin, gözden kaçırmayın. Bu mesajlaşma sonra ki günler de devam ederse zaten siz o yola girmişsiniz demektir, hayırlı olsun. Yalnız arkadaşlar şunu unutmayın, her gün üst üste ilk mesajı atan siz olmayın kesinlikle, bir ve ya iki gün siz attıysanız üçüncü gün ondan bekleyin, kendinizi biraz ağırdan satın canım, hemen ne var ne yoksa saldırmayın. Bu işler de ilgi çok önemlidir, ilk elektrikten resmi olarak sevgili olmaya kadar ilgiyi hep en üst seviyede tutmaya bakın, gururunuzdan da ödün vermenize gerek yok tabii bu arada. Bir günde o bana mesaj atsın diye beklediniz ama beklediğiniz mesaj gelmedi, aksi gibi ikinci günde mi gelmedi, bir yerde tesadüfen karşısına çıkın. Tesadüfen dediysem, o tesadüf sansın siz planlayın yani. Kendinizi unutturmayın; gözden uzak, gönülden de uzak. Sizi yine bir konuda uyarmam gerekiyor, ilginizin çift taraflı olduğundan emin olmaya çalışın. Eğer karşı taraftan hiçbir ışık gelmiyorsa, zorla ve kısa kısa cevap yazıyorsa, konuyu hemen kapatmaya çalışıyorsa, zorlamanın bir manası yok.

   İstememekle nazlanmak arasında çok ince bir çizgi vardır arkadaşlar, sıkı durun şimdi size bu ince çizginin ne olduğunu söyleyeceğim. Bakın bunu her yerde bulamazsınız. O çizgi değer vermektir arkadaşlar. Mesela karşınızda ki kişi sizi kırdı, incitti diyelim. Eğer o kişi sizin ilginizden memnunsa, sizi istemeden kırmıştır ve gönlünüzü alabilmek için de elinden geleni yapar, çabalar ve siz de bunu görebilirsiniz. Fakat sizi istemeyen biri sizi kırdıysa bunu büyük ihtimalle isteyerek yapmıştır ve ağzını büzerek dilediği bir özürden sonra, biraz gururunuzun olduğunu ve kendisini bir daha rahatsız etmeyeceğinizi düşünerek irtibatı koparır ve rahatlar. İşte arkadaşlar bu arada ki ince çizgiyi fark edebilmek gerekir.


   Karşınızdakinin naz yaptığını anladıysanız, doğru yoldasınız devam edin. İlgiyi sakın eksik etmeyin. Bu tarz durumlarda ilgiyi gösterecek olan erkeklerdir. Bu işlerde genellikle; ilişki başlayana kadar kız erkeği süründürür, başladıktan sonra da erkek kızı. Tabii bu her zaman böyle olmaz, öyle kızlar çıkar ki, gıkını çıkaramazsın, ama ilişki öncesinde de öyle erkekler olur ki kız gibi nazlanır. İlişki başlayana kadar genelde erkekler kızların peşinde koşar, aslında ilgi kısmında söylediğim şeylerin yüzde 90'ı erkekler içindi. Bizim ülkemizin adeti böyledir, kız istekliyse bile kendini naza çeker. O yüzden burada çekilmesi gereken cefa erkeğe düşüyor. Fakat ilişki başladıktan sonra, erkek nasılsa bundan sonra benim sevgilim düşüncesine kapıldı mı, işte o zaman o ilişki öncesi peşinizden koşan, kibar, nazik sevgiliniz gider ve yerine daha önce hiç tanımadığınız biri gelir. Gerçek yüzünü göstermeye başlar. Dünyada eski modeliyle değiştirilmek için üste para teklif edilecek tek şey bu erkeklerdir. Tabii her erkek de böyle değildir, herkesin günahını alamam. İlişki başladıktan sonra kızlar bu ilişkiyi erkeklere nazaran daha fazla sahiplenirler. Devamlı ararlar, her dakika ne yaptığınızı bilmek isterler. İşte bu durum erkeğin pek hoşuna gitmez, ama yapabileceği de çok fazla bir şey yoktur. Katlanacak mecbur.

Üniversitede Sevgili-2



   Bir de farklı bir durum var, güzel kızlar birinci sınıfın başından itibaren tüm erkeklerin kıskacında olur arkadaşlar. Bu kızlara ilk günden itibaren günde ortalama üç ila on arasında değişen sayılarda teklifler gelir ve bazıları aldıkları red cevabına rağmen bu kızların peşlerini bırakmazlar. İşte bu tarz durumlarda ya parmaklarına yüzük takarlar ve bu sayede cevaplarını baştan vermiş olurlar ya da size bir ilişkileri olduğunu söylerler ve sizi kendilerinden uzak tutarlar. Kızların uyguladığı klasik yöntemlerden biridir. Genelde birinden hoşlanıyorsanız git yüzüne açık açık söyle derler ya hani bu da en büyük yanlışlardan biridir. Böyle şak diye red cevabını yer oturursunuz o zaman. Size ya yüzüğünü gösterirler ya da sevgilim var derler. peki biz bu işi nasıl yapıcaz, asıl konuya başlayalım.



   Arkadaş ilişkileri bölümünde size kız arkadaşlarınızın olmasının ne kadar önemli olduğunu söylemiş ama ayrıntıya girmemiştik sanırım. İşte şimdi tam zamanı, kızlı erkekli bir arkadaş grubunuz var ya da çok yakın bir kız arkadaşınız var, ama arkadaş olarak kız arkadaş sevgili olarak değil yani karıştırmayın. Bu arkadaşlarınızla takıldıkça, onların arkadaşlarıyla da tanışmaya başlayacaksınız. Hele ki bu kız arkadaşlarınız yurtlarda kalıyorsa işte o zaman işiniz iş, bu tanışmalar sonrasında ya siz birinden hoşlanabilirsiniz ya da başka biri sizden hoşlanabilir. Bu tip durumlarda araya hemen çöpçatanımız girer, bir çöpçatan ne kadar becerikliyse ilişkiye başlamanızın önü o kadar açılır. Mesela sizin bir erkek olarak bir haftada anlatamayacağınız şeyi bu çöpçatan arkadaşlarınız bir gecede anlatabilir. Zaten bu işin bu kadar kolay olma sebeplerinden biri de tanışma aşamasına gelindiğinde her iki tarafında birbirini normal bir arkadaşı kadar tanıyor oluşudur. Bu yüzden üniversitede sevgili yapmak kadar arkadaş edinmeye de önem göstermeniz elzemdir.


   Bu kız arkadaşlarınıza da sadece çöpçatan muamelesi yapmayın arkadaşlar. Çünkü gerçekten bir erkeğin edineceği kız arkadaş ya da bir kızın edineceği erkek arkadaş karşı cinsin nasıl bir yapıya sahip olduğunu öğrenmede, başınız sıkıştığında ve sadece karşı cinsle halledebileceğiniz bir sorununuz olduğunda çok yardımcı olur, problem çözmeye. Mesela bir erkek alışverişe çıkarken yanında bir kız arkadaşının olması onu ölümcül hatalar yapmaktan kurtarabilir. Bir kız yeni eve çıktığında eşya taşımak, perdeleri asmak gibi zorlu uğraşlar söz konusu olduğunda erkek arkadaşlar onlar için bir kurtarıcı olur. Biz birbirimize muhtacız sonuçta ama elinizin altında çöpçatan özelliklerinde ki arkadaşları da mevkiisinin dışında oynatmamaya çalışın, Messi'yi alıp defansa koyarsanız gol yemeniz kaçınılmazdır, o adamın yeri forvet bölgesi arkadaş koyacaksın forvete takır takır atacak.


   Sevgili bulmanızda karşı cinsden arkadaş edinmenin faydalarından bahsettik. Bu yol kapalıysa ne yapmanız gerekir? Bu yolu kesinlikle kapatmayın ve sonuna kadar açık tutmaya çalışın arkadaşlar, fakat oldu da yapamadınız, o zaman öğrenci kulüpleri sevgili edinebilmek için yararlı yollardan biridir, gözardı etmeyin. Bu kulüplerde başkanlık ve ya sorumluluk sahibi bir mevki edinebilirseniz, karizmanızı ve tanınırlığınızı daha kolay bir şekilde arttırabilirsiniz. Bunun yanında sosyal sorumluluk projelerine katılmak ve mümkünse düzenlemek de size hem üniversite yıllarında hem mezuniyet sonrasında olumlu geri dönüş yapacaktır. Biraz rahat olun ve kendinizi kasmayın arkadaşlar. Bu duygular çok güzel ve üniversite yıllarında yaşanması gereken şeyler, ama yaşayamayınca da kendinizi hırpalamanın gereği yok. Yani illa sevgili yapacam diye abazalık yapıp sağa sola saldırmanın, olan belki büyük, belki küçük karizmanızı da çizdirmenin bir anlamı yok. Hiçbir hayalinize, hiçbir insana çok fazla bağlanmayın bunun zararının boyutlarını sonradan farkedersiniz. Şartlandığınız, olmasını çok istediğiniz ve gerçekleştiremediğiniz her hayaliniz ömrünüzden yer arkadaşlar, bunu da sakın unutmayın.