12 Şubat 2014 Çarşamba

Görünmeyen Düşman Yaratmak


   Şunu hiçbir zaman unutmayalım, iktidarlar yaşamak için düşman yaratmak zorundadırlar. Bu siyasetin en temel kanunudur. İnsanlara korkacağı bir şey göstermelisiniz ki, sizin yanınızda yer alsınlar size daha çok bağlansınlar. 
      Aslında sıcak savaş döneminde böyle bir şeye gerek yoktu çünkü düşman apaçık ortadaydı ve savaş alenen yapılıyordu. Halkın kendisi zaten savaşın bir parçasıydı ve bunun için belki istemese de devletinin yanında yer almak zorundaydı. 2. Dünya Savaşı sonrasında ise alışılagelmiş sıcak savaş yerini soğuk savaşa bırakıyordu. Peki ne demekti bu soğuk savaş, birbirlerine cephe alan Amerika ve Rusya artık cephede savaşmayacak, cephe savaşları yerini istihbarat savaşlarına bırakacaktı. Bunun yanında bu iki devlet ve kendileriyle hareket eden ülkeler arasında siyasi ve askeri gerginlik devamlı olarak sürecek, bu iki grup birbirini yıpratmak için her şeyi yapacaktı. Şimdi asıl sorulması gereken soruyu soralım, böyle bir savaşın galibi olabilir mi?
   Soğuk savaş döneminin başlangıcına, yani son Dünya Harbi sonrasında yapılan Yalta Konferansına kadar tüm Dünya insanının aklına savaş deyince tek bir resim gelir. İki devlet savaşır ve sonunda yalnız biri kazanır, biri ise muhakkak kaybetmek zorundadır. Bazen iki tarafında kaybettiği olmuştur fakat hiçbir zaman iki tarafında kazandığı olmamıştır. Peki öyleyse bu soğuk savaşta nasıl oluyor da hiç kimse kaybetmiyor, bunun adı da en nihayetinde soğukta olsa savaş değil mi? İşte Yalta'da pazarlanan en iyi düşünce bu iki devletin aslında düşman olduğu fikridir, yoksa koca bir Dünya Savaşı'nda müttefik olan bu iki devletin birdenbire birbirine düşman olduğuna kim inanırdı. Kabul etmek gerekir ki bu devletler insan zihniyle çok güzel oynuyorlar. Şimdi isterseniz neden bu yola başvurulduğunu tartışalım. En başta dediğim gibi devletler düşmanlarıyla yaşar. Düşmanınız ne kadar büyükse, arkanızda ki destek de o kadar büyük olur. Hemde bu destek size hesapsız verilir. Tıpkı Amerika 11 Eylül sonrası yeni düşman olarak İslam'ı seçtiğinde, Irak'a girerken kimseye hesap vermediği gibi. Çünkü düşman belli ve amaç belli, amaç güya Amerikan halkının güvenliği. Söz konusu bu olunca da kimseye hesap vermeye gerek yok tabii.
   Bakmayın aslında bu soğuk savaş Amerika'dan daha çok SSCB'nin işine gelmiştir. Kendi halkının gözünde Amerika gibi büyük bir düşman olgusu yaratmasa komünizmi nasıl yaşatabilirdi onlarca sene, yaptığı hiçbir şeyin hesabını vermeden. Şunu da açıkça belirteyim, ''Sovyetler kaybetti ve dağıldı, işte bu savaşında bir kaybedeni var'' yanlışı içine düşmeyin, zira savaş kaybeden hiçbir ülke 10 sene içinde Rusya gibi bir süper güç doğuramaz. Sen savaş kaybedeceksin ve hala Dünya'nın kaderini etkileyecek enerji kaynaklarına yani güce sahip olacaksın. Kimseye inandıramazsınız bunu.
   Şimdi gelelim bizim ülkemize. Bizde AKP iktidarına kadar hiçbir iktidar böyle bir uygulamanın içine girmemiştir, girse de bunu bilinçli ve stratejik yapmamıştır. Zaten soğuk savaş bitene kadar bizim düşmanımız belliydi fakat bu düşmanı bizim iktidarlarımız hiçbir zaman bu tarzda kullanmadılar. AKP iktidarı geldiği ilk günden beri çok akıllıca hamlelerle sürekli kendine düşman yarattı. Askeriyesi, yargısı, solcusu ve en son cemaati. Bunlar aslında hükümetin ayakta kalmasının en önemli sebebi fakat nereden çıktı bu faiz lobisi, dış mihraklar. AKP artık çok farklı bir stratejiyle ilerliyor. Bugüne kadar iktidarlar hep düşmanlarını kendi halkına göstererek korkuturlardı. Ortaya somut bir düşman koymadan halkın gerçekten korkmayacağını ve bunun da işlerine gelmeyeceğini düşünürlerdi. Şu anda ise AKP'nin yarattığı bu soyut düşmanların halkın gözünde daha korkunç hale geldiğini görebiliyoruz. Kabul edelim ki, halkın nazarında görünmeyen düşman görünen düşmandan daha ürkütücü. Hesap tuttu.