
CHP'nin stratejisi
nedir, nasıl ve nereden hazırlanmıştır sorularına geçmeden önce dikkat çekmek
istediğim bir husus var. AK Parti'nin iktidara geliş sürecini hepimiz az çok
hatırlıyoruz. Kriz sonrası, o dönem ki siyasi partilerin işlevini kaybetmesi
sonucunda halkın belediye başkanlığı döneminde takdirle karşıladığı, belediye
başkanı olarak yaptığı hizmetleri bugün bile anlatılan sayın başbakanın
önderliğinde kurulmuştu AK Parti. Yerel seçimlerde ki başarısı da ona ve
partisine genel seçimlerde çok büyük bir başarı kazandırmıştı. Bugüne kadar da
AK Parti'nin bu kadar güçlü bir şekilde ayakta durmasının en önemli
sebeplerinden biri olarak yerelde ki başarısını gösterebiliriz.
Şimdi gelelim
CHP'nin stratejisine. Kılıçdaroğlu'nun genel başkanlığa nasıl geldiği herkesin
malumu. Bir kaset skandalı sonrası oturduğu genel başkanlık koltuğunda yaptığı
ilk icraat DERİN CHP'ye savaş açmak oldu. Partinin o güçlü ve derin örgütlenmesini
çökerttikten sonra adım adım partiyi sağa yaklaştırdı ki zaten o yapıyı
çökertmeden partinin sağa yaklaşması mümkün değildi. İlk olarak genel
seçimlerde sağ cenahtan gösterdiği adaylar parti içinde çok fazla anlaşılamasa
da bu yeniliğe ses çıkartılmadı. Bunun gerçek bir strateji olduğunun farkına
varmamız ise yerel seçimler için belirlenen adaylar sonrasında oldu. İstanbul
ve Ankara adayları gerçekten üzerinde düşünülüp, tartışılması gereken isimler.
Önce Ankara
kesinleşen isim üzerinde duralım, Mansur Yavaş. Mansur Bey, sağ seçmen arasında
sevilen hatta gelecekte MHP Genel Başkanı olarak düşünülen bir isimdi. CHP'yle
adının aynı cümle içerisinde bile anılması abesle iştigaldi. Fakat ana
muhalefet bütün tabularını yıktı, genel başkan teklifi bizzat kendisi iletti ve
Mansur Yavaş çekincelerine rağmen CHP Ankara adayı oldu. CHP iktidar olabilmesi
için sağdan oy alması gerektiğinin yeni mi farkına varmıştı, yoksa bu strateji
okyanus ötesinde mi kurulmuştu bilemiyoruz.
Ondan önce ise
Mustafa Sarıgül'ün İstanbul adaylığı kesinleşti, malumun ilanı oldu. CHP'nin
İstanbul adayı için eski MHP'li ve ya merkez sağdan bir isim aramasına gerek
kalmadı. Çünkü elinin altında tam da aradığı gibi bir aday vardı. Sarıgül her
ne kadar kendini sosyal demokrat olarak tanıtsa da sağ kesime de hitap eden bir
isimdi. Fakat aynı Sarıgül'ün geçmişte oturmak için savaştığı ve geri
döndüğünde de eninde sonunda oturmak isteyeceği koltuğun genel başkanlık
olduğunu Kılıçdaroğlu bilmiyor mu? Peki bile bile niye lades o zaman sorusunun
cevabını yine kendisi verdi ''Gerekirse koltuğu Mustafa Sarıgül'e devreder
giderim.'' Zaten Sarıgül'ün de kurduğu Türkiye Değişim Hareketi'ni anketlerde %
10'a yakın oy potansiyeli görüldüğü halde, Kılıçdaroğlu CHP'nin başına geçtiği
için partileştirmediğini anlamakta güçlük çekmiştik. Sorular bir bir cevabını
buluyor.
Peki bu kadar ince
hesaplar; CHP'nin hem sağa, hem cemaate yakınlaşması, yolsuzluk operasyonları
ve CHP'nin iktidara gelebilmek için yerel seçimlerin önemini kavrayarak sağa
yakın adaylarla yola çıkması sadece CHP'nin oluşturabileceği bir strateji mi?
Cevap sizin...